Derviş Zaim, geleneksel Osmanlı-İslam
sanatları ile Türk sineması arasında sinematografik bir bağ kurarak
anlatılarının çoğunu bu çerçeveden sunar. Filmler, bir yandan klasik anlatı
yapısının özelliklerinden yararlanırken diğer yandan kendine referans veren
kodları kullanarak metasinemanın/metakurmacanın özelliklerinden yararlanır. Bu
noktada, filmler gelenekle olan bağını seyircisine metinlerarasılık ile
yolculuğa çıkardığı film-zihin
üzerinden ifşa eder ve çok katmanlı anlatı düzeyine seyirciyi de dahil eder.
Çalışma, Derviş Zaim’in Cenneti Beklerken,
Nokta, Gölgeler ve Suretler ve Rüya
filmlerinin klasik anlatı dışında postmodern anlatı kodları içerisinde okunup
okunamayacağı sorusuna cevap arar. Bu bağlamda çalışma, bu filmlerde yer alan
görsel imgelerin anlamlarını çözümleyerek ve metakurmaca kodları irdeleyerek
yönetmenin klasik anlatı yapısı dışındaki sinemasal dilini yorumlamayı amaçlar.
Çalışma, imgelerin anlamlarının ortaya koyulabilmesi için kompozisyonel analizle
değerlendirildiğinde, Zaim’in anlatılarında klasik üç perde yapısının dışında
kendi yapıtını transparan hale getiren bir dile sahip olduğu, özellikle
dördüncü duvarı yıkma, erken anlatım ve görsel devamsızlık gibi özellikleri
kullanarak (öz)düşünümsel kırılmalara neden olduğu ve böylelikle, klasik
anlatıdan ziyade metametinsel anlatıya yaklaştığı söylenebilir.
Dervis Zaim presents most of his narratives with a perspective of a
cinematographic link between the traditional Ottoman-Islamic arts and Turkish
cinema. Films utilise both the characteristics of traditional narrative
structure on one hand, and characteristics of metacinema/metafiction making use
of self-referencing codes on the other hand. At this point, films reveal their
link to traditional structure through film-intellect in which they take the
audience on a journey with the use of intertextuality. This study seeks an
answer to the question whether the films by Dervis Zaim, namely Cenneti
Beklerken (a.k.a. Waiting for Heaven), Nokta (a.k.a. Dot), Gölgeler
ve Suretler (a.k.a. Shadows and Faces), and Rüya (a.k.a. Dream) can
be analysed within the framework of postmodern narrative codes except the
classical narrative. In this sense, the study aims to interpret the cinematic
language of the director, in addition to the classical narrative style of the
director, analysing meanings of visual images in the said films and
scrutinising metafiction codes. When the study is considered compositional
interpretation in order to present the meanings of images and to link it with
reality, it’s possible to suggest that Zaim’s narratives have a language other
than triple scene structure which makes his work transparent; that they produce
self-reflexive fractions making use of various characteristics, particularly
breaking the fourth wall, mis en abyme and visual absence; and thus, approach a
mentextual narrative rather than a classical one
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 14, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 |